13 Şubat 2016 Cumartesi




MOSSAD, MİT ve CIA işbirliği...












Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım,

Bugün size Abdullah Öcalan'ın  (APO)  Türkiye'ye getirilişinin gerçek hikayesini, ve bu hikayede
Amerika ile  İsrail'in oynadığı rolü anlatmaya çalışacağım.
Yıl 1999. 
CIA başkanı Langley'deki ofisine girer girmez,  sekreterine MİT başkanı Şenkal Atasagun'la görüşmek istediğini söyler. Sekreter dinlenemeyen telefondan  Ankara'yı arar. Konuşma kısa  sürer. Langley:
-Biraz evvel başkan Clinton ile görüştüm. Sizinle son konuştuğumuz konuda, başkan yeşil ışık yaktı.
MİT başkanı çok sevinmişti.
-Tamam, o zaman bitirelim işini.
CIA başkanı ekledi:
-MOSSAD başkanı ile de görüştüm. Onlar da destek verecekler. Ancak adamı önce  saklandığı delikten dışarı çıkartmamız gerekli. Orada operasyon yapamayız. 
Yapamazlardı. Çünkü bir süre önce MİT'in özel ekipleri Suriye'ye sızmışlardı. Bekaa vadisinde Abdullah Öcalan'ın yerini saptamışlardı. Yapılacak tek şey,  onun konvoyunu Şam yolunda kıstırmak ve işini bitirmekti. Hazırlıklar son safhada ikenbir MGK  (Milli Güvenlik Kurulu)  toplantısından sonra  4 yıldızlı bir general gazetecilere,
"Nefesimiz APO'nun ensesinde"   diye demeç verince Suriye yönetimi,  APO'yu Şam'da 
en iyi korunan, bakanların da oturduğu yüksek güvenlikli özel bir yere yerleştirmişti. Buradaki bir operasyon, ortalığı kan gölüne çevirirdi. Demeçten sonra MİT ajanları, yıldırım hızı ile Suriye'yi terk etmek zorunda kalmıştı.
CIA başkanı haklıydı. Önce APO'yu oradan dışarı çıkartmak gerekliydi. Telefon konuşması iki taraf uzmanlarının MOSSAD'ın da katılması ile 3 gün sonra Ankara'da bir araya gelmeleri kararı ile bitti. MİT başkanı Şenkal Atasagun bilgi vermek üzere derhal  başbakanlığa, Bülent Ecevit'in yanına gitti. 
Ankara'daki toplantıda CIA, MOSSAD ve MİT, APO'nun Suriye'den dışarı çıkartılması için tek yolun Türkiye'nin Suriye'yi ciddi bir şekilde, savaşla tehdit etmesi konusunda anlaştılar. 
Bu konuda Amerika ve İsrail neden Türkiye'yi destekliyorlardı?
1-PKK Marksist bir terör örgütü idi.  Ruslar'a yakın Amerika'ya  karşıttı.  Elbette ki bu da, Amerika'nın hiç işine gelmiyordu. 
2-Türkiye'nin, APO yüzünden Suriye'ye karşı (Amerika ile ya da Amerika'sız) askeri bir harekat yapacağı artık kesinleşmişti. Türk'lerin  sabrı kalmamıştı. Bu bağlamda Suriye ordusunun  Türkler'e direnmesi imkansızdı. Türk ordusu 48 saatte Şam'a bayrağı dikerdi. Dikerdi de sonra ne olurdu?Saddam'ı, İran'ı hesap etmek gerekliydi. Fransa ve Çin kesinlikle olayı BM güvenlik kuruluna taşıyacaktı. Suudiler'in tepkisi kestirilemiyordu. İsrail bu gelişmelerden kesinlikle olumsuz etkilenecekti. 
3- APO  İsrail karşıtı idi. Bu da İsrail oğullarını rahatsız ediyordu. 
Hep beraber APO'nun  defterini dürmeye karar verdiler. Yani İsrail'in de, Amerika'nın da kendi hesapları vardı. Yoksa kimse kimsenin kara kaşına, kara gözüne bayıldığı için elini taşın altına koymaz.
Karar verildikten sonra Ankara'ya MOSSAD ve CIA bilgi yağdırmaya başladı. MOSSAD, Suriye Birlikleri'nin yerlerini, sayılarını, cephane ve ateş gücünü, hareket etme yeteneklerini bildiriyordu.
Hatta yedikleri yemeklere varıncaya kadar.
Hatta Suriye hava kuvvetlerindeki pilotların kaçının gözlerinin bozuk olduğuna kadar...
Bakın bu noktada bu bilginin neden önemli olduğunu açıklamak lazım. 
İsrail'in Lübnan'ın işgali sırasında KADDAFİ  çok sert açıklamalarda bulunmaya başlar. Bu delinin ne yapacağı belli değildir.  Libya'nın elindeki Rus malı savaş uçakları  İsrail'e kadar gelebilecek yetenekte  idiler. Oysa İsrail Libya'dan hiç çekinmemektedir. Biliyor musunuz neden? 
Bunu bir İsrail yetkili şöyle açıklar:
-Biz Libya hava kuvvetlerinde Ruslar'dan aldıkları bu gelişmiş savaş uçaklarını kullanmaya, kaç pilotun uygun olduğunu biliriz. Örneğin eli titreyen, gözü bozuk olan, ve bilgisayar konusunda çok ileri derecede bilgisi olmayanlar bu uçakları kullanamazlar. Libya hava kuvvetlerinde bu özelliklerdeki savaş pilotu sayısı 10 kadar. Bu nedenle Libya'daki savaş uçaklarını Rus pilotlar  kullanıyor. Moskova da pilotlarına böyle bir emir vermez.  Bu yüzden Libya'dan çekinmemizi gerektirecek bir durum yok.
Vay be...Bu ne istihbarat... Gerçekten vay be...
Son olarak İsrail'den Ankara'ya kuyruk numarası olmayan beyaz bir Jumbo jet gelir. Uçaktan 5 İsrail'i iner. Çok özel  5 kişi. Gizlice geldiler. Gizli demek gerekli, çünkü İsrail bunu asla kabul etmez. İsrail'li 5 kişilik tim, Suriye Ordusu hakkında en gizli ve son bilgileri Genel Kurmay Başkanlığı'nda MİT temsilcilerinin de katıldığı toplantıda masaya bıraktılar.  Sonra essiz sedasız geldikleri gibi gittiler...
Dönemin cumhurbaşkanı rahmetli Demirel bir yurt dışı gezisinde Türkiye'nin Suriye'ye karşı sabrının taşmakta olduğunu söyler. Bu yeni bir haber değildi. Çok ilgi çekmedi. Fakat bir şeyler oluyordu. Türk Ordusu Suriye sınırına yığınak yapmaya başlamıştı. Özel timler Suriye'ye sızmaya başlamıştı. Yabancı istihbaratlar ülkelerine bir Türkiye Suriye savaşının çok olası olduğu hakkında raporlar veriyorlardı. Esas planın APO'yu Suriye'den çıkartmak olduğunu kimse bilmiyordu. Buna Türkiye ve Amerika'daki sivillerde dahildi. MİT de, CIA de MOSSAD da olayı gizli tutmayı başarmıştı. Bu üç gizli servis olayı bambaşka bir yöne çekmeye muvaffak  olmuştu. Oysa durum çok ciddi görünüyordu. O kadar ki Türk F-16 ve F-4 pilotları  uçaklarında idiler...  Her şey düğmeye basmaya kalmıştı...
Derken bir 4 yıldızlı Türk generali Suriye sınırında alışılmamış derecede sert açıklamalar yapar. Arap dünyasında alarm zilleri çalmaya başlar. Arada Amerika bazı Arap dostlarına durumun ciddiyetini fısıldamaya başlar.  Arap dünyasının ağabeyi  Mısır başkanı Mübarek'e de  "bu sefer Türk'ler ciddi"   diye bir mesaj gönderir.  Mübarek soluğu Ankara'da alır. Derhal Demirel'i ziyaret eder. Demirel çok sert ifadelerle  sabırların taştığını düğmeye basılmasının an meselesi olduğunu anlatır.  Arabuluculuk dönemi bitmiştir.  Mübarek "derhal Kahire'ye döneceğini ve ertesi günü Şam'a gideceğini" söyler.
Kurt politikacı Demirel müthiş bir cevap verir.
-Yarın çok geç olabilir...
Mübarek Kahire'ye filan dönmez derhal Şam'a gider. Durumun ne kadar ciddi olduğunu anlamıştır. Hafız Esad'a durumu anlatır. Ya APO'yu verecekti ya da Türk ordusu Suriye'ye  giriyordu. Hafız Esad  "APO'yu başka bir ülkeye sınır dışı etmeyi"   teklif eder.  Olurdu tabii. Her şey planlandığı gibi gidiyordu. Planın amacı zaten APO'yu saklandığı o delikten dışarı çıkartmaktı. Böylece askeri harekata da gerek kalmayacaktı.  APO'nun uçağı kalktıktan 5 dakika sonra MİT karargâhına şu mesaj gelir.
-Balık gölden ayrıldı...
Öcal'ın uçağı oradan oraya dolaştı. Yunanistan sırf Türkiye düşmanlığı yüzünden APO'yu konuk etmeye istekliydi. Ancak, Amerika'dan   "O takdirde Türkiye ile savaşı göze alın"   mesajı gelince vaz geçtiler. Avrupa'da hiç bir ülke APO'yu kabul etmiyordu.  Sonunda APO Kenya'nın baş kenti Nairobi'ye  gitti. Yunanistan büyükelçisinin rezidansına yerleşti. MİT özel bir jet (Cavit Çağlar'dan) kiraladı. Derhal Nairobi'ye gönderdi. Uçak alanın bir köşesine çekilip beklemeye başladı. Tam o sırada dünya istihbarat tarihine geçecek müthiş bir iş becerildi. 
Yunan büyükelçisi ve Apo'nun yanındakiler Hollanda büyükelçisini tekrar aradılar. Bu sefer,  haberler iyi idi. Hollanda,  APO'nun siyasi sığınma isteğini kabul etmişti. Bir uçak yarın Nairobi'ye gelecek, APO ve yanındakileri alarak Hollanda'ya götürecekti. Herkes çok mutlu idi. Ancak bilmedikleri bir şey vardı. Onlar telefonda, Hollanda büyükelçisi ile konuştuklarını sanıyorlardı. Oysa konuştukları kişi MOSSAD'ın mükemmel Flamanca ve Hollanda İngilizcesi konuşan bir ajanı idi. Onlar Hollanda konsolosluğunu her aradıklarında telefon MOSSAD'a  bağlanıyordu. 

Beklenen gün geldi. Dokuz siyah cip kapıya sıralanmıştı. Hepsinde de   kravatlı zenciler vardı. Ama bazıları Amerika'lı idi. Elbette APO bunu bilmiyordu. Kendisini öndeki cip'e aldılar. Arkadaşları arkadaki arabalara bindiler. Havaalanına gelince APO'nun arabası konvoydan ayrıldı. APO, Kıbrıs Rum kesiminden aldığı pasaport elinde bekliyordu. Araba doğrudan aprona girip park etmiş uçağın yanına geldi. Merdivenlerde sarışın bir pilot APO'ya selam verdi. APO sarışın pilotu görünce içi rahatladı. Artık Hollanda'ya gideceğine emindi. Merdivenleri çıktı. Pilotla tekrar selamlaştı
ve uçağa girdi. Uçağın kapısı kapandı.  Partiya Karker Kurdistan  (Kürdistan İşçi Partisi)  yani
PKK'nın kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan, yakalanmıştı. 
APO macerası  bitmişti...
Sevgili kardeşlerim yeğenlerim ve dostlarım.
Bu hafta da bu kadar.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın...
Görüşürüz...
Aaron Baruch   (Ankaralı)
Kaynakça   :  Sedat Sertoğlu   - Yazsam Olay Olur  - GOA yayınları 2006